ANTİK DÖNEMDE NÖROBİLİMİN SERÜVENİ | MISIR, YUNAN VE ROMA TIBBINDA BEYİN | Aklın Gölgesi | Bilim, Sanat, Tarih, Psikoloji vs.

ANTİK DÖNEMDE NÖROBİLİMİN SERÜVENİ | MISIR, YUNAN VE ROMA TIBBINDA BEYİN

4 dk


İnsanlık tarihine damgasını vuran şüphesiz en çarpıcı araştırma alanlarından biri, bilim dünyasında yeni kapılar aralayacak güçte, insanlığın kendisini doğayı ve evreni anlama çabasında büyük bir adım olan günümüz popüler bilim dallarından nörobilim. Peki, gelecekte hayatımıza etkisinin büyük olacağını tahmin ettiğimiz nörobilimin antik dönemdeki çalışmaları nelerdi? Hangi insanlar neler söyledi, hangi fikirleri yürüttü? Gelin videonun devamında nörobilimin serüvenine doğru bir yolculuğa çıkalım.

(intro)

1945 yılı ve sonrasında özellikle de 20. yüzyılın 2. yarısında beyin ve nörobilim araştırmaları ivme kazanarak artıyor ve gerek gelişen teknolojilere bütünleşme yoluyla gerekse sağlık ve iyi oluş hali alanındaki çalışmalara verdiği temelle insan hayatında kapladığı yeri genişletiyordu. Moleküler biyoloji, elektrofizyoloji gibi modern bilim alanlarının gelişmesi sayesinde sinirler ve diğer nöral yapılardaki hücreler hakkında işlevleri, bağlantıları, gelişimleri, bozukluklarını ve yıkımlarını inceleyebiliyor, sinir sistemi hakkında büyük keşiflere imza atıyordu.

Günümüzde beyin vücudumuzdaki en karmaşık organ olarak kabul edilir. Nöronlar arasındaki bağlantıları sayesinde düşünme, hissetme, öğrenme, hafıza ve diğer bilişsel süreçler gibi birçok işlevi yürütür. Kekemelerin stereotip, refleksif hareketlerin ve hastalıklarının nöral sistem kaynaklı olduğu keşfediliyor ve bilimin sunduğu mümkün çözümler üzerinde çalışılıyor.

Günümüzde nörobilim bu kadar gelişmiş olsa da antik dönemlerden bu yana nörobilim bebek adımlarıyla bugünkü düzeyine ulaşmıştır. Beyne dair en eski referans, MÖ 17. yüzyılda yazılan Edwin Smith Cerrahi Papirüsü’nde görülür. Beyin anlamına gelen hiyeroglif bu papirüste sekiz kez geçmektedir. Bu papirüste sekiz kez geçen beyin hiyeroglifi, kafasında bileşik kırıklar bulunan, başından yaralanan iki hastanın semptomlarını, tanısını ve öngörüsünü tanımlamaktadır. Bir savaş cerrahı olan bu papirüsün yazarının yaptığı değerlendirmeler, eski Mısırlıların kafa travmasının etkileri konusunda çok da derinlemesine bir bilgiye sahip olmadığını gözler önüne sermektedir. Semptomlar iyi yazılmış ve ayrıntılı olmasına rağmen, bu papirüsün haricinde başka bir yerde kafa travmasıyla ilgili açıklamalar yapılmadığı aşikardır. Yazar, “açıkta kalan beynin titreşimlerine” dikkat çekiyor ve beynin yüzeyini bakır cürufunun dalgalanan yüzeyiyle karşılaştırıyordu. Yaralanmanın yanallığı yani sağ veya sola beyne olan yatkınlığı semptomun yanallığı ile ilişkiliydi ve hem afazi yani beyin travması sonrası konuşma bozukluğu hem de nöbetler tanımlandı. Bunun yanında, insan anatomisine ilişkin tıbbi uygulamalardaki genel görüş birliğinin mitlere ve batıl inançlara dayandığı göz önüne alındığında, papirüsü yazan savaş cerrahının düşüncelerinin deneysel olduğu, ve bunun yanında mantıksal çıkarımlar ve basit gözlemlere dayandığı görülmektedir.

Antik Yunan’daysa beyne olan ilgi, Alkmeion’un gözü kesip beyni görmeyle ilişkilendiren çalışmasıyla başladı. Ayrıca Alkmeion’un görme ve ışık ile ilgili düşüncelerini de Işığın Doğası videomuzda sizlerle paylaşmıştık, dilerseniz kartlardaki bağlantıya tıklayarak o videoyu da izleyebilirsiniz. Alkmeion ayrıca stoacıların hegemonikon dediği bedeni yöneten organın kalp değil beyin olduğunu ve duyuların beyne bağlı olduğunu öne sürdü. Antik otoritelere göre Alkmeion, beynin duyuları sentezleme gücünün, onu aynı zamanda anıların ve düşüncelerin merkezi haline getirdiğine inanıyordu. Hipokrat külliyatının bir parçası olan Kutsal Hastalık Üzerine kitabında konuyu ele alan Yunan hekimi Hipokrat da aynı şekilde beynin zekanın merkezi olduğuna inanıyordu.

Hegemonikon tartışması antik Yunan filozofları ve hekimleri arasında çok uzun süre devam etti.  MÖ 4. yüzyılda Aristoteles, kalbin zekanın merkezi olduğunu, beynin ise kanı soğutma mekanizması olduğunu düşünüyordu. İnsanların hayvanlardan daha büyük bir beyne sahip olduğunu zekayla açıklamak yerine öfkelerini yatıştıracak daha büyük bir beyine ihtiyaç duyduklarını düşündü. Diğer tarafta, Helenistik dönemde Herophilus ve İskenderiyeli Erasistratus, insan vücudunun parçalara ayrılmasıyla ilgili çalışmalar yaparak beynin önceliğine kanıt sağladılar. Ön beyin ile beyincik arasındaki ayrımı doğruladılar ve ventriküller ile sert zarı belirlediler. Ne yazık ki bu hekimlerin kendi eserlerinin çoğu artık kayıptır ve başarılarını çoğunlukla ikincil kaynaklardan biliyoruz. Hatta öyle ki insanlık bu iki hekimin keşiflerinden bazılarını ancak ölümlerinden bin yıl sonra yeniden keşfedebildi.

Roma İmparatorluğu döneminde, Yunan doktor ve filozof Galen ise öküzlerin, Berberi makaklarının, domuzların ve diğer insan olmayan memelilerin beyinlerini parçalara ayırdı. Ön beyinin beyinde daha yoğun olduğu için kasları kontrol etmesi gerektiği, beyinciğin ise yumuşak bir dokusu olduğu için duyuların işlendiği yer olması gerektiği sonucuna vardı. Galen ayrıca beynin, ruhun ventriküller boyunca hareket etmesiyle çalıştığı teorisini ortaya attı. Bunun dışında belirli omurilik sinirlerinin belirli kasları kontrol ettiğini ve kasların karşılıklı hareket ettiği fikrine sahip olduğunu da belirtti. Galen omurga üzerine yaptığı çalışmalarla öyle yoğun bilgiler ortaya koymuştu ki ancak 19. yüzyılda François Magendie ve Charles Bell’in çalışmalarında omurga fonksiyonu anlayışı Galen’inkini aşabildi.

Beyin ve sinirler üzerine yapılan ve günümüzde nörobilim adı altında toplanacak bu çalışmalar antik dönemlerde dahi üzerine böyle yoğun mütalaalara sahne olmuştu. Orta Çağ ve İslam tıbbında ise nörobilim alanında yepyeni ufuklar açılacak, yepyeni sinir sistemi hastalıkları tanımlanacaktı. Ancak o dönemi daha sonraki bir videomuzda konu alacağız. Şimdilik bu seferki videomuzun sonuna gelmiş olduk. Videolarımızdan haberdar olmak için abone olmayı ve bizlere destek olmak için videoyu beğenmeyi unutmayın.

Kaynakça:

Eric R. Kandel & James H. Schwartz & Thomas M. Jessell Principles of Neural Science (4th ed.), McGraw-Hill, 2000 

Charles G. Gross, Tales in the History of Neuroscience, The MIT Press, 1998

Mark F. Bear & Michael Paradiso & Barry W. Connors, Neuroscience: Exploring the Brain, Lippincott, 2001


Sizin Tepkiniz Nedir?

Üzgün Üzgün
2
Üzgün
Kızgın Kızgın
1
Kızgın
Hahaha Hahaha
13
Hahaha
Beğendim Beğendim
12
Beğendim
İnanılmaz İnanılmaz
10
İnanılmaz
Sevdim Sevdim
9
Sevdim
Beğenmedim Beğenmedim
8
Beğenmedim
AHALİ

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Yazı Formatı Seçiniz
Serbest Yazı
Yazılarınıza Görseller Bağlantılar Ekleyebilirsiniz
Video
Youtube and Vimeo Embeds