Tipik bir Osmanlı padişahı imajını bir düşünün. Başında bir sarık, sırtında bir kaftan, heybetli bir bakış… Ve bunlara ek olarak bir de sakal… Osmanlı padişahlarının neredeyse hepsi sakal bırakmıştır. Neredeyse diyoruz çünkü Osmanlı tahtına oturan 36 padişahtan 3 tanesi tahta oturduktan sonra bir hükümranlık göstergesi olmasına rağmen hiç sakal uzatmamıştı. Peki, bunlar hangi padişahlardı ve neden hiç sakal uzatmamışlardı? Gelin videonun devamında hep beraber öğrenelim.
(intro)
Osmanlı devlet geleneğinde padişahlığın iki büyük nişanesi vardı. Birisi tuğ diktirmek diğeriyse sakal bırakmaktı. Bu yüzden şehzadelerin tahta geçmeden önce sakal uzatmaya başlaması yasaktı, en fazla bıyık bırakabilirlerdi. Osmanlı geleneğinde bir şehzadenin sakal bırakmaya başlaması tahtta gözü olduğu anlamına gelirdi. Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa, kendisine destek çıkan devlet ricali tarafından kandırılmış, ”Hünkârımız tahtı size bırakacak lakin Rüstem Paşa buna engel oluyor. Siz en iyisi sakal bırakın ve tuğ dikin ki babanız niyetiniz olduğunu anlasın ve tahtı size bıraksın” gibi sözler edildiğinden onlara inanıp sakal bırakmıştı. Kanuni de devlet nizamı için oğlunun katledilmesini emretmiştir. Öyle ki Şehzade Mustafa’nın katlini tasvir eden minyatürlerde Şehzade Mustafa sakallı olarak resmedilmiştir.
Tahta sadece 93 günlüğüne geçen 5. Murad’ın da bu kısa hükümdarlık süresinde sakal bıraktığını görüyoruz. Ekber ve erşed sisteminde sırasını beklerken yalnızca bıyık bırakan 5. Murad, tahta geçtikten sonra sakal bırakmaya da başlamış ve 93 gün sonra tahttan inene kadar da kesmemiştir.
36 padişahlık Osmanlı tarihi boyunca tahta çıktığı halde sakal bırakmayan 3 padişah vardı. Bunlardan bir tanesi zorunluluk icabı, diğer ikisiyse tercihen sakal bırakmamışlardı. Gelin bu sakalsız padişahları kronolojik olarak sakal bırakmama gerekçeleriyle öğrenelim.
İlk padişahımız Yavuz Sultan Selim. Kendisini porte ve minyatürlerde pala bıyıklı olarak görüyoruz. Yavuzun sakal bırakmaması aslında tam bir meydan okumaydı. Hikâyesi ise şuydu: Fatih’in oğlu ve Yavuz’un babası olan 2. Bayezid, bu iki padişah arasında oldukça sönük kalmış bir padişahtı. Savaşmayı sevmediğinden hükümdarlığı sırasında öyle çok da büyük bir sefere çıkılmamış, Anadolu ve Balkanlardaki ufak kalelerin fethi tamamlanmıştı. Özellikle saltanatının son yıllarına doğru problemler yaşanmaya başlamış ve bu yüzden de tahttan feragat edeceği söylentileri çıkmıştı. Siyasi yönden kuşatılmış ve Cem Sultan vakası gibi bir olayla uğraşmış olan Bayezid’i devlet ricali artık neredeyse parmağında oynatıyordu. Selim bu durumdan rahatsızdı ve tahttan feragat söylentileri de çıkmaya başlayınca valisi olduğu Trabzon’dan Rumeli’ye geçmiş ve bir orduyla İstanbul önlerine babasını görmeye gelmişti. Üstelik veliaht olarak Selim değil abisi Şehzade Ahmet görülüyordu. Ancak yeniçeriler askeri manada hünerlerini gösteren Selim’den yanaydı. Babasıyla yaptığı görüşme sırasında Bayezid’in evlatlarından herhangi birini taht varisi olarak görmeyeceğine ve evlatların tahtta eşit hakka sahip olacaklarına dair ahitname yazıldı. Aynı zamanda Selim’e 500 bin akçe ve Rumeli’de üç sancağın idaresi verilmişti. Şahkulu İsyanı’nın bastırılması sırasında Hadım Ali Paşa’nın öldüğünü öğrenen Beyazid, yine aynı zamanlarda Karaman Valisi oğlu Şehzade Şehinşah’ın da ölüm haberini alınca; saltanattan kati surette çekilmeye karar verdi. Devlet ileri gelenlerini davet edip görüştü ve çoğunluk Şehzade Ahmed’in hükümdar olmasını destekledi. Bayezid’in verdiği ahidnameye uymadığını anlayan Şehzade Selim, 40 bin kişilik kuvvetle, Çorlu’da babasının kuvvetlerinin olduğu ovaya girdi. Ağustos 1511 tarihinde vuku bulan savaş sonunda Selim’in kuvvetleri yenildi. Şehzade takip edenlerin elinden zorla kurtularak Karadeniz sahiline geldi ve kendisine katılanlarla İğneada’dan gemiyle Kefe’ye gitti. Selim’in bu mağlubiyeti üzerine, Ahmed’e derhal İstanbul’a gelmesi yazıldı. Şehzade Ahmet İstanbul’a ulaştıktan sonraki gün padişah ilan edilse de Yeniçeriler bu hükümdarlığı tanımayıp isyan ettiler. Oluşan kargaşa ortamında daha fazla direnemeyen Bayezid en sonunda tahtı oğlu Selim lehine terk etme kararı aldı ve istirahat etmek için Dimetoka’ya doğru yola çıkmışken Çorlu dolaylarında vefat etti. Tahtın sahibi Selim olmuştu. Yeniçerilerin desteğiyle tahta oturmuş olsa da babasının zamanından kalan devlet ricali Şehzade Ahmet’i destekliyordu ve Selim’den yana değildi. Tüm bu olaylar sırasında Selim, devlet ricalinin “Babası gibi, onun da sakalını elimize alırız!” dediğini duyunca sakal bırakmamaya karar vermişti. İşte Yavuz’un sakal bırakmamasının hikâyesi buydu.
Osmanlının bir diğer sakalsız padişahı ise 2. Osman’dı. Genç Osman olarak da bilinen 2. Osman Yeniçeriler tarafından katledildiğinde henüz reşit dahi olmamıştı. Kısacası Genç Osman sakalları çıkacak kadar yaşayamamış bu yüzden de Osmanlı hükümdarları arasında sakal bırakmayan 2. padişah olarak tarihe geçmişti.
Osmanlı tarihindeki son sakalsız padişah ise Sultan 6. Mehmed Vahîdeddin’di. Vahîdeddin sakal bırakmama konusunda kelimenin tam anlamıyla atası Yavuz’u örnek almıştı. Zira abisi Sultan 5. Mehmed Reşad’ın sakalı İttihatçıların elindeydi ve Reşad’ın neredeyse devlet yönetimine dair bir söz söylemesine bile izin verilmiyordu. “Ben büyük ceddim Yavuz Sultan gibi sakal bırakmayacağım, çünkü sakalımı kimsenin eline vermek niyetinde değilim” diyerek o da sakal bırakmamıştı.
İşte 36 padişahlık Osmanlı hükümdarlık silsilesinde bu üç padişah bu sebeplerle sakal bırakmamış yahut bırakamamışlardı. Böylece bir videomuzun daha sonuna geldik. Videolarımızdan haberdar olmak için abone olmayı ve bizlere destek olmak için videoyu beğenmeyi unutmayın.
0 Yorum