Feminizm Neden Bir Kapitalist İdeolojisidir?

Bu yazı herhangi bir şekilde kimsenin şahsına veya düşüncesine saldırı amacı gütmemekle birlikte, çarpıcı bir düşünceyi desteklemektedir.4 dk


Bu nispeten uzun yazı, herhangi bir şekilde herhangi bir görüşe saldırmamakla beraber, yazarın konu üzerindeki görüşlerini ifade etmektedir. Kahveyle okumanız tavsiye olunur.


Kısaca Kapitalizm

Kapitalizm, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bunların kâr amacıyla işletilmesine dayanan bir ekonomik sistemdir. Serbest piyasa ekonomisi olarak 16. yüzyılda çıkmıştır. Daha fazla sermayenin birikmesiyle, biriken sermayenin üretime dönüştürülmesi ve pazarlanması kapitalizmin temel hedefidir. Fizik yasalarından da bildiğimiz üzere, doğada hüküm süren ‘maddenin korunumu yasası’ insanoğlunun bulduğu bir çok ideoloji ve sistem gibi, kapitalizm için de geçerlidir. Kapitalizmde sermaye bir tarafta birikirken, sermayenin birikimine hizmet eden diğer kesim zamanla fakirleşmeye mahkumdur. Fakat yazı kapitalizme bir eleştiri yapmak amacı gütmediği için, bu kısım burada son bulmaktadır.

Sanayi Devrimi ve Sanayi Devrimi’nin Kapitalizm ile İlişkisi

Sanayi Devrimi Avrupa’da 18. ve 19. yüzyıllarda yapılan yeni bilimsel çalışmaların, üretime katkısıyla ve buhar gücünün mekanik aksamların otomatik hareketleri için kullanılabileceği keşfiyle beraber başlamış bir ekoldür. Bu süreçte, geleneksel üretim yöntemleri yerlerini makinelere bırakmakta, ekonomik ve toplumsal düzen ciddi ve hızlı bir değişim içerisine girmekteydi. Üretimin hızlandığı dünyada, iş kolları değişmekte, eski meslekler yerlerini yeni mesleklere bırakmakta, birçok insan hayatta kalma mücadelesi için gelir modellerini değiştirmek veya yeni uzmanlık alanlarında ilerlemek durumundaydı. Az maliyet ile çok ürünü hızlıca üretmek, Sanayi Devrimi’nin sıcak yaşandığı bölgelerde fazla mal birikmesi, üretimin zaman zaman durdurulması,  ara verilen üretim nedeniyle çalışanların düzenli kazanç elde edememesi, talep fazlası ürünlerin ucuza satılması gibi pek çok sorunu da beraberinde getirdi. Ekonomik düzen üzerindeki bu gelgitli yapı, daha fazla sermayenin birikmesiyle, biriken bu sermayenin üretime dönüştürülmesi temeline dayanan kapitalizm’in yaygınlaşmasında da önemli bir rol oynadı. Her çalkantıdan sonra durulan su gibi, ekonomik düzen de yeniden oturmaya başlamalıydı fakat üretimin artmasıyla beraber tüketim de artmaktaydı. Makineleşmenin ürün döngülerini eskiye oranla hızlandırması ve ürün maliyetlerini azaltması nedeniyle, bireyler ihtiyaç dahilindeki ürünleri daha sık ve daha ucuza tüketmeye başlamıştı. Tüketim ürünlerine erişmekte yaşanılan bu kolaylık, üretim dengesini de bozmaktaydı. Üretimdeki bu dengesizliği durdurmak ve düzenli bir şekilde büyüyen global bir pazar elde etmek için, tüketici tabakasına bir takım olumlamalar yapılmalı, tabir doğruysa ihtiyaç kavramı yeniden şekillendirilmeliydi. Bu sebeple ürünler tek tip prototiplerden arındırılarak, kalite standartlarına ayrılmaya başlandı. Burjuvazi ile sıradan halkın tükettiği giyim eşyalarından alkollere kadar bir çok ürün farklı kaliteler altında farklı fiyatlandırmalar ile satışa sunuldu. Hatta öyle ki, eskiden tek tip beyaz kullanılan çocuk kıyafetleri dahi, pembe / mavi gibi kadın ve erkek üzerinde ‘yapay’ bir çağrışım yapan renkler ile pazarlanmaya başladı. Bu şekilde eski ürünlerin yeniden kullanılması zorlaştırıldığı için, yeni ürünlere talebin artması sağlandı. Daha yakın geçmişte, bu yelpaze o kadar genişledi ki, kız ve erkek çocukları için farklı oyuncak kültürleri, farklı oyun dünyaları geliştirilmeye başlandı. Fakat buradan sonrası başka bir yazının konusu.

Feminizm Nedir?

Feminizm, bir teori olduğu gibi aynı zamanda da “hak eşitliği, insanlık şerefi ve kadınlara karar verme özgürlüğü” amaçlarıyla, politik bir harekettir. Feminizm, kadınlara cinsiyet hiyerarşisi baskısının sona ermesi ve toplumsal cinsiyet tutumlarının aynı değerde olması için toplumun değişimini amaçlar. Feminizm ile ilgili ilk yaklaşımlar 17. yüzyılda Marie Le Jars de Gourney’ın yazılarında ortaya çıkmıştır. Fakat asıl gelişim ve yayılımını 18. ve 19. yüzyıllarda yapmıştır.

Kapitalizm ile Feminizm İlişkisi

Kadının toplumsal düzende yerini gösterme isteği son derece doğal ve doğru bir yaklaşımdır. Ataerkil düzen nedeniyle daha geleneksel işler yapmaya itilmiş veya ev uğraşlarıyla mücadele etmek konumunda kalmış kadın, üretim kültürünün değişmesi ile üretimde pay edinmek istemiştir. Bu istem, beraberinde bir meslek sahibi olmak adına eğitim alınması, karar verici mekanizmaların üyesi olunması gibi pek çok temel şartı da beraberinde getirmiştir. Ataerkil düşünce nezdinde bu istem başlangıçta gereksiz/tehlikeli veya nefretle karşılanmış olsa da kitlesel olarak kadınların yeni(potansiyel) üreticiler ve tüketiciler olarak görülmesi, kapitalizm için bulunmaz bir nimet olmuştur. Bu durum özellikle 2. dünya savaşı sonrasında, devletçi kapitalizm uygulamalarının sonlanıp, daha global bir kapitalist düzenin oluşmaya başlamasıyla gerçekleşmiştir. Bahsedilen dönemde, bireysel özerkliğin, arttırılmış seçeneklerin ve meritokratik yükselişin ürünlerini erkeklere sunduğu kadar kadınlara da sunabilen yeni türden bir liberalizm vadedilmiştir. Böylelikle devletçi kapitalizm içerisinde görülen “Aileye ekmeği erkek getirir, kadın paranın yönetiminde söz sahibi olsa da kazanç konusunda payı yoktur.” yaklaşımı yıkılmış, ve aile düzenine hem kadın hem de erkek tarafından gelir sağlanan, çift kazançlı sistemler oturtulmuştur. Kadının kazanç üzerinde görünür bir biçimde kazanç sahibi olması ve bu kazancı elde etme sürecinde çıkardığı üretim(gerek hizmet üretimi gerekse mal üretimi) gibi süreçler, en çok kapitalizmin hoşuna gitmiş ve kapitalizmin kadına daha fazla odaklanmasıyla devam etmiş ve kadını da tüketim çılgınlığı etkisi altına almaya çalışan bir düzene evrilmiştir. Kapitalizmin devam etmesi için en uygun ortam, tüketmek isteyen insanların bulunduğu ortamdır ve yeni dünya biçiminde güç kavramının karşılığı dahi paraya(dolaylı olarak alım gücüne) dönüşmüştür. İşte tam da bu sebeple, günümüzde aynı işi yapan düzinelerce farklı şampuan, birbirinin yarım ton aşağısı veya yukarısı olacak kadar sıkı bir skalaya oturtulmuş makyaj ürünleri, içerisine girince kaybolunan giyim mağazaları, ve  hatta iyi bir evlilik isteyen erkeğin maddi olarak güçlü olmak zorunda olduğu algısı topluma yerleşmiştir. Erkeğin maddi olarak güçlü olmak zorunda olduğu algısı ise bizzat ataerkil toplum tarafından da güç kavramını kendi tarafında tutmanın bir yolu olarak görüldüğü için desteklenmiştir. Fakat bu da başka bir yazının konusudur.


Sizin Tepkiniz Nedir?

Üzgün Üzgün
5
Üzgün
Kızgın Kızgın
4
Kızgın
Hahaha Hahaha
2
Hahaha
Beğendim Beğendim
4
Beğendim
İnanılmaz İnanılmaz
15
İnanılmaz
Sevdim Sevdim
14
Sevdim
Beğenmedim Beğenmedim
11
Beğenmedim

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Yazı Formatı Seçiniz
Serbest Yazı
Yazılarınıza Görseller Bağlantılar Ekleyebilirsiniz
Video
Youtube and Vimeo Embeds