Kültürümüzün bir parçası olan Türk edebiyatı, farklı stillerde, farklı anlayışlarla, farklı türler üzerinden yüzyıllardır devam ediyor. Ve bu edebi külliyat farklı medeniyetler ışığında sürekli değişmekte ve gelişmekte. Peki, Türk edebiyatı geçmişten günümüze kadar farklı medeniyetlerin ışığında nasıl bir yol izledi? Şiir, roman, destan gibi edebi türler farklı medeniyetlerin kültürümüz üzerindeki etkisiyle nasıl değişiklikler yaşadı? Gelin Türk edebiyatının serüvenine doğru bir yolculuğa çıkalım.
(intro)
Türk dünyasında edebiyat, yazının kullanılmaya başlamasından çok daha öncelerde sözlü olarak aktarılan bir gelenekti. Bozkırlarda göçebe bir hayat süren bu toplum, çeşitli olayları hikayeleştirerek dilden dile aktardı. Böylece destan türü ortaya çıkmış oldu. Sözlü edebiyatın en önemli özelliklerinden birisi kafiye esasına dayanmasıydı. Zira yazılı edebiyat olmadığından dolayı bu sözlü edebiyatın ezberlenerek nesillere aktarılması gerekliydi ki kafiye de eserin akılda kalıcılığını artırıyordu. Bu dönemde Türkler göçebe bir hayat sürüp savaşçı özelliklerini ön plana çıkardıklarından genelde eserlerin konusu kahramanlık üzerineydi. Sığır adı verilen av törenlerinde söylenen koşuklarda kahramanlıklar anlatılır, yuğ adı verilen cenaze törenlerinde okunan ağıt şiirleri olan sagularda ölen kişinin yiğitliği övülürdü. Mitolojik unsurlar ve ok-yay gibi savaşla ilgili kelimeler bu şiirlerde bol bol geçerdi. Bu dönemde Türk edebiyatı hiçbir medeniyetten etkilenmemiş ve bozkır kültüründe yaşayan Türkler kendi yaşam stilleriyle bu edebiyatı var etmişlerdi. Orhun yazıtlarıysa bir istisna olarak bu saf kültürün tek yazılı metniydi. Bu metin; Kül Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk isimli devlet adamlarının bir ulusa seslenişiydi.
Uygurlar dönemindeyse edebi kültür değişmeye başlamıştı. Çünkü artık Türk kültürü farklı bir medeniyetten etkileniyordu. Bu dönemde Mani ve Buda dinleri Türkler arasında benimsenmeye başlamış ve bu dinin gerekliliklerinden dolayı savaşçı doğalarını kaybetmişlerdi. Eskiden genel konusu yiğitlik ve kahramanlık olan Türk edebiyatı yerini din, inanç ve felsefeye bırakmaya başlamıştı. Çin’den alınan matbaa tekniğiyle beraber bu edebiyat önceki dönem edebiyatının aksine yazılı olarak da aktarılmaya başlanmıştı.
10 ve 11. yüzyıl dolaylarındaysa Türk edebiyatı yeni bir şekil almaya başlamıştır. Çünkü tam da bu zamanlarda Türkler İslamiyet’i benimsemiş ve bu kültür değişimini edebiyata da yansıtmışlardır. İlk dönem eserleri daha çok eski Türk geleneklerinin İslam inancıyla harmanlanmış hali gibidir. Yalnızca edebiyatın konusu değil aynı zamanda biçimi de değişiklik göstermiştir. Daha önceleri hece ölçüsüyle yazılıp besteyle söylenen manzum eserlerin yerini yavaş yavaş ahengi önceleyen ve develerin yürürken çıkardığı sesleri taklit eden aruz ölçüsüyle yazılmış eserler almaya başlamıştır. Aruz ölçüsüyle yazılmış ilk eser Kutadgu Bilig’dir. Bu geçiş döneminde verilen eserlerden bazıları Kutadgu Bilig, Divân-ı Lûgati’t-Türk, Divan-ı Hikmet ve Atabetü’l-Hakayık’tır. Bu eserler genel olarak didaktik eserlerdir. Bir de bunlara ek olarak sözlü olarak aktarılan Dede Korkut Hikayeleri de İslam’a geçiş döneminin izlerini rahatlıkla gözler önüne sermektedir. Aynı zamanda bu eser destan türünden halk hikayesi türüne de geçişi temsil etmektedir.
İslamiyet etkisindeki Türk edebiyatına geçildiğindeyse edebiyatın 2 kısma ayrıldığı görülür. Bu kısımlardan birisi halk edebiyatıdır. Halk edebiyatında da konusuna göre ayrılmalar görülmektedir. Örneğin bu konulardan birisi tasavvuftur. Yunus Emre, Süleyman Çelebi, Pir Sultan Abdal gibi tasavvufçular şiirlerinde lirik bir dille Allah sevgisini ve ona olan aşklarını anlatmışlar ve böylece Dini-Tasavvufi Halk Edebiyatı’nı oluşturmuşlardır. Bunun dışında Aşık Tarzı Halk Edebiyatı da gelişmiştir. Bu edebiyat aslında İslamiyet Öncesi Türk edebiyatındaki saz çalıp şiirini okuyan ozanların edebiyatının değişime uğramış bir türüdür. Diğer bir halk edebiyatıysa anonim halk edebiyatıdır. Anonim halk edebiyatı genel olarak sözlü bir şekilde aktarıldığından anonim kalmış edebiyattır. Maniler, türküler, ağıtlar, ninniler bu edebi türün örnekleridir. Genel olarak lirik bir dille işlenmiş ve aşk, ölüm, veda gibi günlük yaşamın bir parçası olan olaylar üzerine söylenmiştir.
İslamiyet etkisindeki Türk edebiyatının ayrıldığı ikinci kısım ise Klasik Türk Edebiyatı’dır. Bu edebiyatı daha çok Divan Edebiyatı olarak biliriz. Divan edebiyatı, Selçuklu döneminde ortaya çıkmış, Arapça ve Farsçanın yoğun bir şekilde etkilerinin hissedildiği, saray çevresindeki sözü geçen edebiyatçıların yazdığı eserleri kapsar. Divan şiirinin konusu aşk, güzellik, şarap, doğa, tasavvuf gibi konulardır. Arapça ve Farsça tamlama ve sözcükler sıkça kullanılır, bu dillerin etkisi altındadır. Divan edebiyatında dil oldukça ağırdır ve söz sanatlarına sıkça yer verilir. Sanatlı ve süslü bir dil kullanılır. Sanat, sanat içindir mottosunun uygulandığı görülebilir. Bu edebiyatın oluşmasının en büyük sebeplerinden birisi, Selçuklu Devleti’nin resmi dilinin Farsça olmasıdır. Uzun yıllar boyunca devam eden bu edebiyat türü, yeni bir medeniyet anlayışıyla beraber yerini yeni bir edebiyat türüne bırakacaktır.
Lale devrinin ardından görülen Batı’ya ilgiyle beraber Batı medeniyetine ait unsurlar Osmanlı’da hayatın her alanına girmeye başlamıştı. Mimaride bunun nasıl bir etkisi olduğunu Farklı Medeniyetler Işığında Türk Mimarisinin Tarihsel Serüveni videomuzda anlatmıştık. Bu etkinin aynısını edebiyatta da görmek mümkündü. Batılılaşmanın ilk yüz yılında edebiyata doğrudan bir etki olmamış ancak ufak değişimler görülmeye başlamıştı. Örneğin şiirlerde anlatılan güzellik algısı değişmiş ve klasik Türk güzellik anlayışı olan kalem kaş, kara göz tarzı betimlemelerden çok Batı’daki güzellik algısında görülen renkli göz, sarı saç gibi betimlemeler görülmeye başlanmıştı. Ancak gözle görülür bir şekilde edebi tür değişimi, Batılılaşmanın resmi anlamda başladığı Tanzimat’ın ardından görülür. Üstelik bu dönemde sadece medeniyet anlayışı değil siyasi durum da edebiyata şekil vermektedir.
Tanzimat Dönemi edebiyatı iki alt döneme ayrılır. İlk dönemde sanat toplum içindir anlayışı gözetilmiş, dilde sadeleşmeye gidilmeye çalışılmış ancak başarılı olunamamış; roman, hikaye, makale gibi mensur eserler ilk defa bu zamanda ortaya çıkmaya başlamıştır. Hak, hukuk, adalet, hürriyet, cariyelik, Doğu-Batı çatışması, yanlış Batılılaşma gibi toplumsal temalar işlenmiş ve halk eğitilmeye çalışılmıştı. Ancak Sultan II. Abdülhamid’in sansür ve sürgün politikası sebebiyle bir süre sonra bu amaçtan uzaklaşılmaya başlanmış ve Tanzimat edebiyatı ikinci dönemine girmişti. Divan şiiri nazım şekilleri kullanılmakla birlikte bunlar terk edilmeye başlandı. Batılı nazım şekilleri de kullanıldı. Estetik ve sanat değeri daha yüksek eserler verildi. Şiirin konusu genişletildi ve bireysel konulara dönüldü. Sanat, sanat içindir anlayışı ön plana çıkmaya başladı.
Daha sonraki dönemler olan Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati edebiyatında ise bir medeniyet etkisinden çok iki edebiyat ekolünün sanatsal çatışması vardı. Bu dönemde Batı edebiyatından yeni nazım biçimleri kullanılmaya başlanmıştı. Tanzimat’tan Milli Edebiyat akımına kadarki devre içinde, bütün çaba, Divan Edebiyatının klasik nazım şekillerini bozmak, konularda bütünlük ve nesnel bir görüşe bağlı çeşitlilik meydana getirmek için harcanmıştır.
Milli Edebiyat dönemindeyse edebiyatın konusu yeniden sanat toplum içindir mottosuna dönmüş ve milli duyguları uyandırmayı amaçlamıştı. Zira İmparatorluk dört bir yandan düşmanlarla kuşatılmış ve Türk yurduna emperyalist güçlerce göz dikilmişti. Bu dönemde verilen eserlerin çok büyük bir kısmı milliyetçilik ülküsü aşılamaya ve Türk milletini harekete geçirmeye yönelikti. Bu hareket başarıyla sonuçlanmış ve yeni Türk devleti kurulmuştu. Buradan sonra edebiyatın alacağı seyir, medeniyet ışığında değil, siyaset ve küresel sanat anlayışıyla şekil alacak, böylece Modern Türk edebiyatı doğacaktı.
İşte farklı medeniyetlerin ışığında Türk edebiyatı tarih boyunca böyle bir serüven yaşamıştır. Böylece bir videomuzun daha sonuna geldik. Videolarımızdan haberdar olmak için abone olmayı ve bizlere destek olmak için videoyu beğenmeyi unutmayın.
0 Yorum