Geçtiğimiz yıl vizyona giren ve IMDB listesinde 9.8’lik bir puan alarak rekora imza atan “Chernobyl” dizisi dünyada büyük yankı uyandırmıştı. Çernobil faciasının üzerinden yaklaşık 34 yıl geçti. 6 bölümlük bir yapım olan Chernobyl dizisinin ardından gözler yeniden facianın yaşandığı noktaya çevrildi. Peki, Çernobil nükleer felaketi nasıl gerçekleşmişti?
Çernobil 1970’te açılmış bir nükleer santraldi. Sovyetler Birliği’ne bağlı Ukrayna’nın kuzey bölgesinde, Kiev’e bağlı bir yerleşim bölgesinde bulunan bu santralde kaza günü dört reaktör aktifti. İkisinin inşası ise sürüyordu.
25 Nisan günü, dördüncü reaktör rutin bir bakıma girdi. Teknisyenler olası bir güç kesintisinin önüne geçmek adına bir deney yapmaya karar verdiler. Ancak deneyin sonuçlarının bu denli ağır olacağını tahmin etmiyorlardı. Bu deney için 23:00’da çalışmalara başlandı.
26 Nisan 01:23’te, deney için her şey hazırdı ve ardından düğmeye basıldı. 01:24’te ise, ters giden bir şeyler vardı. Deney için devre dışı bırakılmış güvenlik sisteminden ötürü reaktörde önlenemeyen çekirdek tepkimeleri gerçekleşti, ısı ve enerji bir anda kat be kat yükseldi. Sarf edilen büyük çabaya rağmen önü bir türlü alınamıyordu. Artan buhar basıncı, reaktörün tonlarca ağırlıktaki çatısını havaya uçurdu. Reaktördeki zirkonyum ve grafit, yüksek sıcaklıktaki buharla karışınca, hidrojenler yanmaya başladı ve tüm santral dakikalar içerisinde alev aldı.
Dördüncü reaktörün patlamasıyla ortaya çıkan radyasyon, II. Dünya Savaşı’nda Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından tam 200 kat daha etkiliydi. Patlama ilk anda bir kilometre yüksekliğe ulaştı. Ortaya çıkan bu etkinin, iki metre kalınlığındaki betonu eritecek bir güce sahip olduğu uzmanlar tarafından ifade edildi.
Nükleer felaket, ilk anda santral çevresinde görevli 31 kişinin hayatını kaybetmesine sebep olmuştu. Ancak etkisi bununla sınırlı kalmadı. Türkiye’nin de dâhil olduğu yakın coğrafyalarda gerçekleşen hastalık ve ölümler, kafalarda soru işaretlerini de yanında getirdi.
Üzerinden yıllar geçmesine rağmen girmiş olduğu II. Dünya Savaşı’nın vermiş olduğu psikolojinin etkisi ve nükleer teknoloji alanında geride görünmeme isteğinden ötürü SSCB ilk günlerde kazayla ilgili bir açıklama yapmadı. Tabi ki bu çok uzun sürmedi. 2 gün içerisinde Avrupa’da radyasyon düzeyinde gözle görülür bir artış oldu. Radyoaktif bulutlar İskandinav Yarımadası’na kadar ulaştı. Haliyle de yetkililer bir şeylerin ters gittiğini anladılar. Çok geçmeden SSBC bu olayı tüm dünyaya duyurdu ve diğer ülkelerden yardım istediğini belirtti. Olayın açıklanması ve yardım talebinden ötürü dönemin SSBC Başkanı Mihail Gorbaçov ülkesinde ciddi eleştirilere ve tepkiye maruz kaldı. Bunun ardından çeşitli önlemler alınmaya başladı. Radyasyondan yoğun oranda etkilenen 30 kilometre çapındaki alan belirlenerek bu bölgelerden yaklaşık 135.000 insan uzaklaştırıldı ve bölgedeki tüm yaşam alanları boşaltıldı. Reaktör binası 410.000 m3 çimento ve 7.000 ton çelik kullanılarak gömüldü. Binanın altı betonlandı. Besin maddeleri çeşitli bölgelerden getirildi ve radyasyon bulaşmış yiyeceklerin tüketimi yasaklandı. Çeşitli tanı merkezleri kuruldu. 5.300.000 insana, tiroit bezini iyot açısından doygunluğa ulaştırarak radyoaktif iyodun tiroit bezi tarafından alımını mümkün olduğunca engellemek için potasyum iyodür tabletleri dağıtıldı. Ukrayna’da 18.000 km2’lik tarım toprakları radyoaktif kirlenmeye maruz kaldı. Ülke ormanlarının %40’ı yani toplam 35.000 km2 alan kirlendi. Patlamanın ardından bölgeye sevk edilen itfaiyeciler, temizlik görevlileri ne yazık ki yüksek radyasyon sonucu hayatlarını kaybettiler. Radyasyon düzeyi günümüzde bir nebze olsun azalsa da hala normalin çok üstünde bulunmakta. Çernobil felaketi başta SSBC olmak üzere birçok ülkeyi maddi ve manevi olarak derinden etkiledi.
Çernobil’den binlerce kilometre uzaktaki İngiltere dahi, radyasyonun yıkıcı etkilerini tarım ve hayvancılık noktasında inceleyip önlemler alırken, Türkiye’deki durumsa başka bir boyuttaydı. O dönemden birkaç ‘veciz’ söz şu şekilde;
‘Karadeniz’e bir damla mürekkep düştü diye Karadeniz kirlenir mi?’
‘Radyoaktif çay daha lezzetlidir.’
‘Rusya’dan iyi bir şey gelmez. Ya komünizm, ya radyasyon.’
Bu ciddi hadisenin biraz hafife alınmasından olacak ki ülkemizde kanser vakaları çok ciddi bir şekilde artmıştı. O dönem gerçekleşen bazı önemli olaylar şu şekilde:
Facianın ardından 1 Mayıs günü SSCB büyükelçisi, Türk yetkilileri Karadeniz’de ölçüm yapmaları konusunda uyardı.
Türkiye Atom Enerjisi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre “Olay mevzii bir olay; Türkiye’ye ulaşsa bile etkilemez” dedi.
3 Mayıs günü radyoaktif bulutların Türkiye’ye ulaştığı ve oranın 7 kat arttığı açıklandı.
Edirne’de yağan yağmurdan dolayı TRT su birikintilerinin kullanılmaması ve hayvanların otlatılmaması uyarısında bulundu.
3 Eylül günü Avrupa ülkeleri radyasyonlu olduğu gerekçesiyle Türkiye’den fındık alımını durdurdu.
28 Kasım günü Hollanda Sağlık Bakanlığı Türk çayında yüksek oranda radyasyon var açıklamasında bulundu.
29 Kasım günü Çaykur Genel Müdürü “Çayda radyasyon var” iddialarını “Batı tezgâhı” olarak nitelendirdi. Müdürlük çay kaynatıldığında radyasyonun 5-6 kat düştüğünü iddia etti.
2 Aralık günü efsanevi sanayi bakanı Cahit Aral çaydaki radyasyonun zararsız olduğunu ileri sürerek çay içti.
14 Aralık günü Federal Almanya, Türkiye’den alınan 13 ton çayı iade etti.
Kasım 1987’de TAEK depolarında 60 bin ton çay olduğunu iddia etti.
Ağustos 1988’de depolanmış çayın 40 tonu imha edildi.
Radyoaktif bulutların Trakya’ya ve ardından Doğu Karadeniz’e ulaşması Türkiye için ‘Çernobil’ felaketini başlatıyordu.
Çay, fındık gibi tarım ürünleriyle, deniz ürünleriyle önemli bir bölge olan Doğu Karadeniz, beklendiği gibi radyoaktif bulutlarla birlikte bir kirliliğe maruz kaldı. Ancak devlet adamlarının ciddi bir önlem alması bir kenara, olaylara yaklaşımları şu şekilde olmuştur:
”Karadeniz’in suları radyasyonla ne ölçüde kirlenmiştir? Balıklarda radyoaktif kirlilik var mıdır, yok mudur?”
Cahit Aral ise radyasyonla kirlenen çaylardan söz etmeden önce, ”bilimsel açıklamalar” yaparak, farklı bir tür radyasyona övgüler yağdırıyordu: “Bir bitkiyi düşünelim; yaprağı, güneşten gelen radyasyon etkiler ve fotosentez dediğimiz olay meydana gelir… Güneş radyasyonu olmazsa, bitki olmaz, hayat olmaz… “
26 Ocak 1993’te TBMM Çernobil konusundaki soruşturma önergesini reddetmişti.
Avrupa, Türkiye’den fındık gibi mahsullere ambargo koyduğunda da bu düşünce değişmedi; ‘Batı komplosu’ denildi.
Öyle ki, Çay-Kur Çernobil riskiyle ilgili ilk olarak Aralık 1986’da bilgilendirilmiştir. Yani aradaki 8 ay boyunca toplanan çaylar, tüm ülkede tüketilmiştir. Radyasyonlu çayların depoda toplanması, gömülmesi ve çoğunun imha edilmesi sürecine kadar birçok kişinin hayatı tehlikeye atılmış, daha da acısı birçok kişi için belki de kanser hastalığı söz konusu olmuştu. Çernobil felaketinin yıkıcı ve ölümcül etkisi ise hâlâ devam ediyor…
Bir videomuzun daha sonuna geldik. Videolarımızdan haberdar olmak için abone olmayı ve bizlere destek olmak için videoyu beğenmeyi unutmayın.
0 Yorum